Hey Gidinin Dünyası

- Jöleli Bekleyiş - 31 Ağustos 2020
- Hey Gidinin Dünyası - 4 Mayıs 2020
- Son Otobüs Güncesi - 12 Nisan 2020
İtiraf ediyorum, günler evin içerisine saplanıp kalmışken temizlikten arta kalan zamanlarda ekmek yaptım. Yanlış duymadınız, o furyaya ben de katıldım. Şimdi de “Hoş geldin Ya Şehr-i Ramazan”ın yüzü suyu hürmetine diyerek pide yapmanın peşindeyim.
Karnımızı doyurduysak şimdi de ruhumuzu ve beynimizi doyurmak namına ne yaptığıma geleyim. Elimde en son Murat Menteş’in “Ruhi Mücerret”i vardı. Kitabı nihayete erdirdim. Ne kitapmış arkadaş! Bilmediğim bir sürü kelimeyi, bir insan, bir cümlede bu kadar acımasızca kullanır mı? Sözlükten baka baka gideyim hem de yeni kelimeler öğrenirim, dedim. Bu teşebbüsüm de başarısızlıkla sonuçlandı. Allah’tan ısrarcı tavrım yok. Yoksa kitap önümüzdeki üç yıl ancak biterdi. Pandeminin evde kalmaya mecbur ettiği şu kıymetli zamanları da böyle heba etmemeliyim, diyerek kelimeleri cümlenin gelişine göre anlamlandırdım. Kitabın gerek olay örgüsünün karışıklığı gerek cümlelere takla attırırcasına yaptığı esneklikleri beni çok yordu. Cümleleri ve olay örgüsünü anlayamamaktan korktum. Pes etmeyerek muallim beyin katılmış olduğu bir programı da izleyiverdim. Üstelik konuklardan biri de Hakan Günday’dı. Buna bir taşla iki kuş vurmak denir. Diyor ki Menteş “Yeni neslin okuyucusuna bu tarz ile yaklaşılabilir. Uzun tasvirler bir dönemin romanında sıkça kullanılırdı çünkü o dönemlerde görselliği besleyecek bir şey yoktu.” Söylediklerine katılsam da hala bir şey kafamı kurcalıyor. Eskinin yöntemlerine göre yazmayan yeni dönem yazarı, neden eski kelimeleri sıklıkla kullanır. Yeni nesil okuyucuların tasvirle işi olmazken çoğunun kökeni Arapça ve Farsçaya ait olan bu kelimelerle münasebeti ne ölçüdedir? Anlayacağınız kitap beni bir o koltuktan bir bu koltuğa fırlatıp durdu. Kitap kapağı bile bir o kadar hareketli. Yeni neslin bir üyesi olan oğlumun dikkatini çekti. Ne yalan söyleyeyim beni o da yordu. Bu kadar şatafatlı, dışa dönük, herkesin her şeyi bildiği bir dünyada bizi daha sütliman yapacak şeylere ihtiyacımız yok mu?
Bir yazarın sadece ilk kitabı için ahkam kesmeyi haksızlık ve haddini bilmezlik olarak gördüğüm için Menteş’in ikinci bir kitabını daha okumaya karar verdim: Antika Titanik. Ama şimdi değil, o kadar da değil! Neticede ben Türkiye şartlarında evini geçindirmeye çalışan, otobüs kullanan, çocuğu olan-hem de birinci sınıf- bir kadınım. Etrafımda hızlıca akan bunca şey varken -ömrüm de dahil- Murat Menteş tarzını da dahil edemem. Bir dönem elime alıp sığ aklımla sıkıcı diye kenara attığım bir kitapla yeniden buluşacağım. “Genç Wertheri’in Acıları” Kitabın adı ve yazarı o kadar havalı ki bir de ‘O kitabı okudum’ diyebilme şerefine nail olmak paha biçilemez olsa gerek. Anlaşılan o ki bu dünyada para pulla atamayacağım havayı kitaplarla yapacağım.