Evrenin Tımarhanesi

Seda Baykal
Latest posts by Seda Baykal (see all)

Dünya bana sırçadan bir küreymiş gibi geldi hep! Biz içinde debelenip duruyoruz; birileri, bir şey bizi dışarıdan seyrediyor. Sırça dediğime bakmayın! Öyle çok kırılgan değil, yalnızca dışarıdan izlenebilecek kadar şeffaf. Hatta daha iyi görünebilmemiz için tepemize bir de “gece lambası” koyulmuş sanki. Bunca karanlık evrenin içinde yanı başımızda bir Güneş! “Tık”! Düğmesine basılıyor, etraf aydınlanıyor, biz bir avuç deli koşturmaya başlıyoruz. Sonra “Tık” düğmeye bir kez daha basılıyor, her yer kararıyor. Ucunu bucağını bilmediğimiz, karanlık evrenin içindeki diğer küreler gibi asılı kalmaya devam ediyoruz havada. “Gün ne çabuk bitti?” diyoruz. Daha yapacak çok işimiz vardı. Ne yapıyordun? Evreni mi kurtarıyordun?! Hayır, gündelik işler işte. Bir takım delilik hâlleri.

İnsanoğlunun bu sırça kürede geçirdiği yüzyıllar gösterdi ki hiçbirimiz çok da akıllı değilmişiz. Yanlış anlaşılmasın, bunu kötü bir şey olduğundan söylemiyorum. Yüzyıllardır yaşadığımız bu delilik hâli; evrendeki küçücük bir küre için insanlık tarihi, bilim tarihi, sanat tarihi gibi akıl almaz çoklukta bilgiyi bir araya getirdi. Okuduk, gördük, duyduk, öğrendik… Ne çok şey birikti bu dünya için.  Kimin için? İNSANOĞLU. Ne için? Evrendeki bu nokta kadar yerde bilginin ışığında hayatımızı sürdürebilmek için. Ya da Nazım Hikmet’in dediği gibi: “YAŞADIM DİYEBİLMEK İÇİN.”

Bu dünyadan gelip geçen en büyük dâhiler aslında bu dünyanın en büyük delileriydi. Bıraktıkları sanat eserleri, eriştikleri bilgiler, verdikleri savaşlar… Hepsi bir delilik hâlinin mirası. Goethe’nin dediği gibi : “Bazen gezegenimiz evrenin tımarhanesi mi, diye düşünmeden edemiyorum.” . İçimden , “Aynen Goethe! Sen de az çılgın değilsin!” diyorum. Sonra John Dryden alt yazı veriyor gözlerimin önüne:  “Deli olmanın delinin kendisinden başka kimsenin bilemeyeceği bir zevki var.” Öyle olmasa neden çabalayalım zaten bu tımarhanede?

Burada herkesten farklı düşünenler, cesaret edenler ve çoğu zaman yalnız kalıp bu yalnızlıkla başa çıkanlar kendilerine kalıcı bir yer buldu. “Bu delilik” dediğimiz cesaret gerektiren işler, “Sen delisin” dediğimiz kişilerin aklından geçenler bizlere yeni kapılar açtı. Bizler o kapılardan geçerek “Yeni Dünya”mıza ulaştık. Şimdi “Yeni Dünya”mızda teknoloji bizi her bilgiye ulaştırıyor. Yeni bakış açıları kazandırıyor. Her esere ulaşmamızı, estetik anlayışımızı geliştirmemizi sağlıyor. Makinelere “yapay zekalar” verip onları da kendimiz gibi delirtmeye çalışıyoruz.  Ve bizler bu bolluk içinde çılgınca dünyanın canına okumaya devam ediyoruz.

Ne dersiniz, gerçekten hep birlikte bu tımarhaneye tıkılmış olabilir miyiz? Bizden burada durup akıllanmamız bekleniyordur belki. Dünyanın vaziyetine bakarsak pek de akıllanmaya niyetimiz yok gibi. Hep bir bekleyişteyiz! Bekliyoruz : Yarını, yol gösterecek birini, önümüze koyulacak bilgiyi…

Öyleyse bugün de tepemizdeki o dev gibi “gece lambası” sönene kadar koşturmaya devam. Bitmeyen işlerimiz, hiç bitmeyecek. Ne derler: 3 günlük dünya! Deliliğinizin tadını çıkarın.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu
Kapalı