Bir Otobüs Güncesi 7
- Jöleli Bekleyiş - 31 Ağustos 2020
- Hey Gidinin Dünyası - 4 Mayıs 2020
- Son Otobüs Güncesi - 12 Nisan 2020
Araç kullanmadan sollama yapmayı ancak biz otobüs kullanan vatandaşlar biliriz. Şöyle ki yaklaşan bir otobüs düşünün. Durakta bir yığın insan, ne tesadüf ki hepiniz de aynı otobüse bineceksiniz. Medeniyetin gerektirdiği tüm vasıfları kaybetmiş bir güruhtan bahsediyorum. Önce ben bineceğim davasının sessiz tarafları konuşmadan ne yapmaları gerektiğini bilir vaziyetteler. Tartışmaya mahal bırakmadan yapılan tek eylem insan sollamaktır bu evrede. Eğer spor geçmişin varsa esnek birtakım vücut hareketlerinle birçok kişinin önüne geçip akbilin güven verici sesini işitebiliyorsun. İtiş kakışla binilebilen bir otobüse ayak basmanın şükrünü tam kalbimde hissedecekken içerideki ihtiyar silsilesi bir “hasbinallah” çekmeme sebep oluyor. Sabah sabah nereye gidersin? Aç karnına da çıkamaz bunlar dışarıya; neticede şeker var, tansiyon var, yanında kalp olmazsa olmazları. İlaçları tok karnına aldıklarına göre bu insanlar kaçta kalkıyor yahu! Kalabalıklar ve her geçen gün artıyorlar. Bazı güldürü programları yüzünden uyuma numarası da işe yaramaz oldu. Foyası ortaya çıkan gençler ise tepesinde dikilen teyzelerin söylenmesine daha fazla karşı koyamadı. Zaten ayakta giden yolcu kategorisinde olduğum için dedeler ve ninelerin aktif oluşu umrumda değil. Umrumda olan tek şey kilolu olup beni ayakta daha bir sıkıştırmaları. Yer vermeyenlere bakıp “cık cık” lamaları. Derken oturan orta yaşlı erkeğin eli yavaşça düğmeye bastı. Bu ağır çekim halindeki atağı, ayakta bile geniş yer kaplayan teyzeyle kesişmemize yetmişti. Canım da öyle bir oturmak istiyor ki sormayın. Teyzeyle yer kapma hırsı doğuverdi içimde. Onun bir anda yükseliveren “ah, ıh, oh” lamaları beni daha da gaza getiriyordu. Aklı sıra durumunu dramatik hale getirip puan toplayacak. Yok öyle yağma. Madem sabahın köründe yer işgal ediyorsun; ya benimle ayakta gideceksin ya da ben oturacağım. En son KPSS’ye girerken bu kadar hırslanmıştım. Ne durumda olduğumu varın siz düşünün. Nihayet ağır abimiz kurulduğu koltuktan kalktı. Basamaktan birinci adımını henüz atmıştı ki teyze beni elinin tersiyle öyle bir savurdu ki yanımda duran dayının göğüs kafesine girivermiştim. “Yavrum benim bacaaaaam ameliyatlı!” Bari cümleni suratıma doğru söyleseydin. Bu kadar itelemene gerek bile kalmayacaktı. İnmek üzere olan abimiz: “Teyze müsaade et de bacaaaaamı alayım şurdan, sayende benimki de ameliyatlık olacak.” O anda duygularıma bir nebze tercüman olan orta yaşlı erkeğimize minnettar mı kalayım yoksa yıllardır yaşlılara olan hürmette kusur edilmemeli mottosuyla bizi büyüten geleneklerimizi mi sorgulayayım, bilemedim.